Betül Topaklı / Milliyet.com.tr – Rabia Birsen Göğercin, 1999 yılında Ankara’da doğdu. Annesi ev hanımı, babası kasap olan Göğercin’in bir erkek kardeşi, bir de ağabeyi var. Çocukluğunu bahçeli bir evde yaşıtlarıyla oyun oynayarak geçiren genç kadın, okul hayatında da çok başarılı bir öğrenciydi. İnsan hayatı ve canlı bilimi ilgisini çektiği için üniversitede biyoloji bölümünde okumaya karar verdi. Yaşadığı talihsiz bir olay nedeniyle sağ elini kaybetse de yaşama sımsıkı tutunmakta kararlıydı. Geçtiğimiz günlerde 1 milyonluk soruyu doğru cevaplayarak ‘Kim Milyoner Olmak İster’in 6’ncı milyoneri olan genç kadın, hayat hikâyesi ve genç yaşına rağmen birçok kişiye fark atan birikimiyle hem gözyaşlarına boğdu hem de herkesi kendine hayran bıraktı.
‘BEN ASLINDA ŞANSLIYIM’
Rabia’nın babası Konya’nın Hüyük ilçesine bağlı Pınarbaşı Köyü’nde doğdu ancak yaşamak için Ankara’yı tercih etti. Baba, kendisi ve ailesi için bir kasap dükkânı açarak kentte bir hayat kurdu. Ancak esnaflık zordu. Düğün, bayram yaptırmıyor, onu sürekli dükkâna bağlıyordu. Rabia ve kardeşleri ise 42 yıldır esnaflık yapan babalarına her daim yardımcı oluyordu. Fakat babaları çocuklarını dükkâna pek de sokmak istemiyordu. Onlara hep, “Kendi meslekleriniz olsun, olabildiğince daha refah bir hayat yaşayın. Emekli olduktan sonra da ben de birkaç yıl daha çalışıp dükkanı kapatacağım” diyordu.
Baba, çok gerekli görmediği sürece kasap dükkanına çocuklarını çağırmıyordu. Ancak geçen yılın Kurban Bayramı’nda herkes kıyma almak için bir anda dükkana akın edince çocuklar da babalarına yardım etmek istedi. Rabia, sonrasında yaşananları şöyle anlattı:
“Ben ve kardeşlerim dükkâna ihtiyaç durumlarında gidiyorduk. Geçen sene Kurban Bayramı’nda da dükkânda aşırı bir yoğunluk vardı. Ufak bir dalgınlıkla talihsiz bir olay yaşadım. Ancak insanların şansızlık, kötü yazı, kader gibi yorumlamalarındansa ben aslında kendimi şanslı olarak nitelendirebilirim. Çünkü elimi kıyma makinesine kaptırdığımda aynı zamanda dolaşım sistemimde sıkışmıştı. Kan dolaşımım olabildiğince yavaşlatıldığı için kan kaybım olmadı. Bu konuda çok şanslıydım. Çünkü çok uzun bir süre ayakta kıyma makinesinden elimin çıkarılmasını bekledim. Olabildiğince az kan kaybediyordum. Bu da benim şu an da burada olmamın en büyük şanslarından biri. 20 dakikalık bir kan kaybıyla hayatınıza mal olurken, ben yaklaşık 1 buçuk 2 saat orada ayakta bekledim. Çok yoğun bir kan kaybım olmadığı için şu an yaşıyorum.”
YAZI YAZDI, GÖMLEĞİNİ İLİKLEDİ, BİSİKLET SÜRDÜ
Yaşadığı talihsiz olay nedeniyle Rabia artık sağ eline sahip değildi. Üstelik ruhsal açıdan negatif anlamda çok büyük farklılıklar da yaşamıyordu. Aksine karakteri ve kişiliği iyi yönde gelişti. Çünkü hayata farklı bir açıdan bakma fırsatı elde etmişti. Yaşamın kıymetinin farkında ve bilincinde olarak yoluna devam ediyordu. İlk başlarda fiziksel olarak zorlu bir süreç içindeydi, hatta bazen umutsuzlaşıyordu. Sol elini kullanırken diğer yandan da daha önce iki eliyle yaptığı şeyleri bir daha asla yapamayacağı yönünde bir hisse kapılıyordu. Ancak bu durum böyle devam etmedi. Yine eskisi gibi yazı yazabiliyor, ayakkabılarını bağlayabiliyor, gömleğini ilikleyebiliyor, bisiklet dahi sürebiliyordu.
“İki eli olmayan biri bunları yapamaz” denilen her şeyi tıpkı eskisi gibi yapmayı sürdürüyordu. Tam da bu yüzden kendisini hiçbir zaman ne eksi görüyor ne de engelli olarak adlandırıyordu. Çevreden kendisine böyle bir tanım yapıldığında ise üzerinde fazla durmuyordu, çünkü o zaten ne olduğunu ya da ne olmadığını gayet iyi biliyordu.
‘KENDİMİ SADECE BİR EL OLARAK GÖRMÜYORUM’
“Hiçbirimiz fiziki özelliklerimizden ibaret değiliz” diyen Rabia, “İki bacağım, iki kolum olmasa da benim akli melekelerim yerinde olduğu sürece ben her zaman ben olmaya devam edebilirim. Hepimiz öyleyiz. Bir gün başımıza her şey gelebilir. Kollarımızı, görme ve işitme yeteneğimizi kaybedebiliriz ama bu bizi biz yapan değerleri değiştirmez. Çünkü biz aklımızla düşünen, fikirlerimizle hareket eden, fikirlerimiz yaşadığı sürece yaşayan insanlarız. İnsanlığın fıtratında var bu” dedi. Kendini eksik olarak görmediğini ya da bu şekilde nitelendirmediğini söyleyen Göğercin, “Kendimi sadece bir el veya bir bacak olarak görmüyorum. Fiziksel özelliklerimiz her zaman değişebilir. Güzelliğimiz bir gün kaybolabilir ya da çok daha güzel bir hale gelebiliriz. Ama bu bizi biz yapan değerleri değiştirmiyor” dedi.
“Televizyon karşısında ‘Kim Milyoner Olmak İster’ programını izlerken birden anneme, ‘Ben de programa katılacağım’ dedim. O da ‘Dene bakalım’ dedi. Birden dönüş oldu. O sırada ben tatildeydim. Tatilde olduğum için yarışmaya gitmeyecektim. Çünkü çok uzun zamandır tatil yapamamıştım. Bu nedenle tatil beni daha çok cezbediyordu. Hemen annemi aradım. Annem, ‘Bu tarz fırsatlar her zaman insana sunulmaz. Hayatını dolu dolu yaşamak için fırsatları değerlendir ve git’ dedi. Yarışmaya katıldım. Sonrasında her şey çok hızlı gelişti. 400 bin TL’lik soruya kadar geldim. Bir hafta sonra 1 milyonluk soruyu gördüm. 1 milyonu kazanmakla kalmayıp 80 milyonun kalbini kazandım. Sadece bununla da kalmayıp pek çok insana idol olduğum söyleniyor. Yarışma bana maddi kazançtan ziyade manevi kazanç sağladı. Bu manevi kazancın rakamlarla ölçülebilecek bir değeri yok.”
‘EVDE DİZİ YA DA FİLM İZLEMEYİZ’
Peki tam 1 milyonluk soruyu doğru cevaplayarak ‘Kim Milyoner Olmak İster’in 6’ncı milyoneri olan 24 yaşındaki Rabia Birsen Göğercin gencecik yaşında bu bilgi birikimine nasıl ulaştı? “Bence bir insanı her şey geliştirebilir. Bir insanın gelişmesi için öncelikle kendi kendini geliştirmesi gerekir” diyen Rabia, şöyle devam etti:
“Ben öyle çok büyük üniversitelerde okuyan ya da çok büyük başarılara imza atan biri değilim. Sıradan bir insanım. Farkım çok fazla kitap okumam. Bir de annemin bana ve kardeşlerime sürekli belgesel seyrettirmesi olabilir. Çünkü bizim evimizde dizi, film ya da sabah programları seyredilmiyor. Biz haberin yanı sıra, tarihi ya da coğrafi belgeseller izliyoruz. Bunların da çok katkısının olduğunu düşünüyorum.”
‘BUZ DAĞININ GÖRÜNEN KISMIYIM’
Rabia, yarışma esnasında büyük ödülü kazandığı takdirde kendisine estetik bir el yaptırmak istediğini söylemişti. Turkuvaz Medya’dan bu konuda bir teklif aldığını ve teklifi kabul ettiğini söyleyen Rabia, 2 Ekim’de işlemlerin başlayacağının bilgisini verdi.
İş insanı Mustafa Düğer’in de protez kol yapımı için kendisine ulaştığını belirten Rabia, “Mustafa Bey gibi insanların sayısının artması gerekiyor. Ben, buz dağının görünen kısmıyım. Fırsatım oldu, sesimi duyurabildim ya da insanlar beni tanıyabildi. Şubat ayında büyük bir deprem oldu ve bu depremde pek çok kişi uzvunu kaybetti. İnsanların bilinçlenmesini istiyorum. İmkânımız oldukça yardıma ihtiyacı olanlara yardım edelim. Dünya malının dünyada kalacağını bilerek elimizi herkese uzatmamız gerekiyor. Hem Turkuvaz Medya hem de Mustafa Bey’in bu konuda ön ayak olduğunu söyleyebilirim” diye konuştu.
YARIŞMADAYKEN SÖYLEMİŞTİ, GERÇEKTEN YAPTIRACAK
Yarışmadayken ikinci ameliyatında aynı odada kaldığı, iki bacağı olmayan arkadaşına protez bacak yaptıracağını söyleyen Rabia, “Bu konuda bana ‘Gerçekten yaptıracak mısın?’ diye soruyorlar. Tabii ki yaptıracağım. Yaşadığı damar hastalığı nedeniyle arkadaşımın iki bacağından sonra sol kolu da ampute edilecek. Çok neşeli, mutlu ve hayata bağlı bir kadın. Bazen böyle örnekler gördüğümde kendimden bile utanıyorum. Benim sadece sağ kolum yok ama onun sadece sağ kolu kalacak. Bu tarz şeyleri gördükçe ne ufak şeylere üzülmüşüm diyorum. Bazen kendi acım bile gözümde ufaklaşıyor” diyerek merak edilen bir sorunun cevabını da bu şekilde verdi.
“Hep derler ya beterin beteri vardır diye. Her zaman için yaşadığımız acı en büyük acı olmayabilir. Yaşadığımız durumu olabildiğince basitleştirmek bizim daha sağlam adımlar atabilmemizi sağlar. Kimi tırnağı kırıldığında kimi ise kolu koptuğunda bunalıma girer. Ancak önünde sonunda bunun da zamanla geçeceğini fark etmemiz gerekiyor. Üzüntü bizden çok fazla şey götürür ancak aşırısı olup da zararı olmayan tek şey mutluluk ve sevgidir. Bu yüzden olabildiğince pozitif bakmaya çalışmalıyız. Pozitif bakamıyorsak farklı pencerelerden bakmaya çalışmalıyız.”
‘VİCDANININIZ YA DA AKLIMIZ ENGELLİ OLMASIN’
Gazi Üniversitesi’nin biyoloji bölümünden bu sene mezun olan ve Emniyet Genel Müdürlüğü ya da Jandarma’ya bağlı Kriminal Laboratuvarları’nda biyolog olarak görev yapmak isteyen Rabia, “Bir uzvunu kaybetmiş insanlar eksik ya da engelli olarak sıfatlandırılabiliyor. Asıl vicdanınınız ya da aklımız engelli olmasın. Eğer bunu fark edebilirsek eksik ya da engelli olarak nitelendirdiğimiz insanların pek çok başarıya imza atabildiğini ve bu şekilde nitelendirilmeyen insanların da bazen bunları bile başaramadığını bile görebiliriz” diyerek uzvu olmayan ya da bir yetisini kaybetmiş insanlara önemli bir mesaj verdi.
‘Benim de bir hikâyem var’ diyorsan, en önemli konuğumuz olarak seni de bekliyoruz: [email protected]